Para Politikası ve Ekonomik Durum Raporu
Para Politikası Kurulu, Ağustos ayına ilişkin toplantısında, politika faizini beklentilere uygun olarak % 50 seviyesinde sabit tutma kararı aldı. Bu karar, kuruluğun şahin bir duruş sergilediğini gösteriyor ve sıkılaşan para politikasının devam edeceğine işaret ediyor. Bu sıkılaşmanın etkilerini önümüzdeki 2-3 çeyrek boyunca giderek daha fazla hissedeceğiz.
Merkez Bankası’nın açıkladığı çıktı açığı verileri, ekonominin ikinci ve üçüncü çeyreklerde belirgin bir daralma yaşadığını ortaya koyuyor. PPK açıklamasından anlaşılan en önemli husus, önceliğin “dezenflasyon” olduğu. Bu durum, faiz indirimine yönelik acele edilmeyeceğini gösteriyor. Ayrıca, son açıklanan işsizlik rakamları, durgunluğun istihdama yansıdığını net bir şekilde ortaya koymakta; çalışma çağındaki her üç kişiden biri işsiz durumda.
Türk Lirası’nın değer kazanımının devam etmesi bekleniyor, ancak bu değerlenme oranında bazı azalmalar gözlemlenebilir. Reel ücretlerdeki düşüş, her geçen çeyrek daha da artış gösterecek. Daha önce de belirttiğimiz gibi, sadece para politikası sıkılığından medet ummak yeterli değil; maliye politikası bacağında da eksiklikler var.
Negatif reel faiz politikası ile zengin kesimlere yapılan servet transferi, vergi düzenlemeleri ile yeterince ele alınmadı. Bugün yaşanan yüksek enflasyon sürecindeki talep artışında bu zümrenin etkisi oldukça yüksek. Buna karşın, dezenflasyon sürecinin bedelini büyük oranda ücretliler, emekliler, küçük esnaf ve KOBİ’ler ödemekte. Bunun yanı sıra, kamu harcamalarını yeterince kısmıyor.
Ekonomik Dengesizlikler ve Mali Yönetim
Ünlü ekonomiçi Milton Friedman’ın sözleri burada son derece anlamlı: “Gözünüz hükümetin ne kadar harcama yaptığında olsun. Çünkü gerçek vergi budur. Açık veren bütçeyi dengelemenin bedelini ya doğrudan vergi olarak ya da dolaylı olarak enflasyonla ya da borçla ödersiniz.” Bu durum, ülkemizin mali durumunu özetler nitelikte.
Nüfusun son 20 yılda %30 artmasına karşı, memur sayısının %100 artırılması, asgari ücrete Temmuz ayında zam yapılmadığı halde en düşük memur maaşının iki asgari ücreti geçecek kadar artırılması, sürekli açık veren bütçesiyle enflasyon yaratmayacak da ne yaratacak? Diğer bir sorun ise ödediğimiz reel faiz oranının oldukça yüksek olması. %50 politika faizinin bileşiği %63 civarında. 12 ay sonrası beklenen enflasyona (%28.7) göre reel faiz %26.7’dir.
Bunun sonucu olarak, varlık fiyatlarının yükselmesi, finansman maliyetinin artması, satışların ve faaliyet kârının reel olarak düşmesi, borçlu şirketlerin kârlarının azalması ve dolayısıyla borçla yatırım yapanların risklerinin aşırı yükselmesi, işsizliğin de artması anlamına geliyor. Nitekim, konkordato ilanlarında %55’ler civarında bir artış mevcut. 2024 yılına ait ilk 7 ayda 1554 firma konkordato ilan ederken, 55 firma için iflas kararı verildi. Bunlar ilk veriler ve yıl sonuna doğru bu sayıların daha da artması bekleniyor.
Yıl sonuna doğru kişisel iflasların da artış göstereceği öngörülüyor. 7 ayda 90 milyar TL karşılıksız çek çıkışı yaşandı; İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa, en çok etkilenen 5 il oldu. Konkordato ilan edilen firmaların başında 398 firma ile inşaat sektörü, 210 firmayla tekstil ve 75 firmayla akaryakıt istasyonları yer alıyor. Hatta konkordato dalgası İMBK’ye kadar sıçramış durumda; borsada yer alan bir şirket konkordato başvurusunda bulundu.
Daha sonra sıralamalarda yer alan sektörler ise şöyle:
- Giyim
- Gıda
- Mobilya
- Metal ürünler sanayi
- Otelcilik
- Tarım
- Enerji
Zombi Şirketler ve Ekonomik Sorunlar
Riskli, verimsiz, öz sermaye oranı düşük, aldığı kredilerin faizini bile ödeyemeyen, nakit yaratma kabiliyeti düşük, kamudan aldıkları desteklere rağmen ayakta kalamayan, sürdürülebilirlikleri olmayan şirketlere “zombi şirketler” denir. Bu kavram, A.B.D. tarafından “Sorunlu Varlıkları Kurtarma Programı” çerçevesinde kurtarılan şirketler için kullanılmıştır. Dünya genelinde en fazla zombi şirkete sahip ülke Türkiye’dir. Türkiye’de zombi oranı %13 iken, onu %12 ile Endonezya takip etmektedir. Diğer ülkelerde ise bu oran %5-8 arasında değişmektedir. Yıl sonuna doğru, bizdeki oranların daha da artmasından korkuyoruz.
Ülkemizin kronik enflasyon ve döviz açığı problemleri yaşaması, kalıcı çözüm üretme konusundaki yetersizliklerimiz, “Orta Gelir Tuzağı”na takılmamıza neden olduğu gibi, yüksek gelirli ülkeler grubuna geçişimizi de engelliyor. Dünya Bankası verilerine göre, 2023 yılı sonunda bizim de içinde bulunduğumuz 108 ülke orta gelir tuzağına girmiş durumda. Bu ülkelerde kişi başı GSYİH, 1136-13.845 dolar arasında değişiyor ve küresel nüfusun %75’ini oluşturuyor. Ekonomi politikası dâhil tüm yönetimsel politikalarda (hukuk, demokrasi, eğitim, vergi, gelir dağılımı vb.) bilimden ve evrensel standartlardan ne kadar uzaklaşırsak, bu ve benzeri tuzaklarda o kadar debelenmeye devam edeceğiz.
Yazarın izniyle kaynaktan yeniden yayınlandı.