Türkiye’nin Ekonomik Durumu ve Siyasi İkilemler
Son günlerde Türkiye’nin ekonomik durumu ve siyasi iklimi üzerine yapılan tartışmalar, ülkenin geleceği açısından son derece önemli bir hale geldi. Sabah büyük bir keyifle kalkıp, kendime bir cin martini hazırladım. Orta Vadeli Ekonomik Program Sunumu, başka türlü çekilmez hale gelmişti. Cevdet Yılmaz’ın sahne almasını beklerken, sunumdan umudumu kestim. Kabine’nin yarısı orada. Gazeteci dostlarım, sulama projeleriyle ilgili sorular sormaya başlayınca, konuyu daha fazla uzatmanın anlamı kalmadı. Bu makalede de OVH’yi incelemeyeceğim, çünkü metnin başında açıkça yazılmış: “Programın ilk yılında uygulanacak politikalara ve somut tedbirlere ayrıntılı olarak 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında yer verilecektir.”
Türkiye gibi bir ülkede, siyasi denklem açıkça kurulmadan ekonomi politikası konuşmak fuzuli bir çaba. Siyaset denklemi oldukça basit: Erdoğan, sonunda Özel’in elini sıkıp erken seçim tarihinde anlaşmak zorunda kalacak, yoksa seçilemez. Erdoğan’ın yeniden aday olma isteği, iki yol üzerinden ilerleyebilir. Birincisi, anayasa değişikliği. Ancak bu imkansız gibi görünüyor; TBMM’den 400 oy çıkması pek mümkün değil. Eğer 360 oyu bulup yeni anayasayı referanduma sunsa, halk ona büyük bir tepki gösterebilir. Bu durumda yeniden seçilmek için tek bir çaresi var: Özel’le erken seçim konusunda anlaşmak. Diğer muhalefet partileri ise bu durumu fırsata çevirebilir.
Seçim Stratejileri ve Ekonomi
Özel’in sürekli erken seçim istemesi, Erdoğan için büyük bir tehlike oluşturuyor. CHP, eğer 2026 yılı sonuna kadar sandık önüne gelinmezse, kesinlikle erken seçime oy vermeyecek. Bu durum, Erdoğan’ın işini daha da zorlaştırıyor. Erken seçim çağrısı yapıldığında, muhalefetin bu durumu geri çevirmesi bekleniyor, ancak bu durum oldukça sığ bir düşünce. Özel, seçmenini Erdoğan’dan kurtulmak için ikna edebilir. Özellikle, Erdoğan’ın İmamoğlu’na karşı alacağı sert önlemler, onun yeniden seçilme şansını azaltabilir.
2026 yılı ilk çeyreğinde bir seçim olma ihtimali, ekonominin nasıl şekilleneceği sorusunu gündeme getiriyor. Hiçbir siyasetçi, içinde bulunduğumuz stagflasyonu aşacak şekilde seçime gitmez. Ekonomi politikası, enflasyonu düşürmeden ve borçlanmadan yürütülemez. Eğer Erdoğan, bu ikilemle yüzleşirse, seçim harcamalarını finanse etme konusunda büyük bir zorlukla karşı karşıya kalır. Enflasyon beklentileri kırılmadıkça, iç talebi artırmak, milli geliri artırmaktan çok, enflasyona dönüşür.
Çözüm Önerileri ve Gelecek
Erdoğan, bu durumda bana huzuruna çağırıp “Söyle o zaman, ne yapmalıyım ki seçim kazanayım?” diye sorsa, ona şu önerilerde bulunurum: “Hemen TL1 trilyon bütçe tasarrufu ya da yeni vergi ilan edin. Yılın başında kimseye %17.5’tan fazla zam vermeyin.” Bu yaklaşım, enflasyon beklentilerinin hızla çözülmesine yardımcı olur ve ekonomiyi resesyonda tutar. Ancak, yıl sonuna kadar Hazine’de seçim harcamaları için yeterli miktarda bütçe birikmesi sağlanır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik ikilem, gelecekteki seçimlerin seyrini belirleyecek kritik bir faktör olacaktır. İyi yönetilen bir ekonomi ve doğru politikalar, Erdoğan’ın yeniden seçilme şansını artırabilir. Ancak, bu süreçte atılacak adımların dikkatli bir şekilde planlanması ve uygulanması gerekmektedir. Aksi takdirde, hem siyasi hem de ekonomik olarak kaybeden taraf olmak kaçınılmaz olacaktır.