Sorun Sadece Enflasyon Değil
Eğilmez, “Kendime Yazılar” blogunda, maliyetler ve arz-talep ile değişen fiyatların enflasyonla değişimini anlatırken, ekonomideki diğer değişkenlerin de fiyatlara etkisini derinlemesine incelemektedir. Enflasyon, genel fiyat düzeyindeki sürekli artış olarak tanımlanırken, fiyatların bu artışla nasıl etkileşime girdiği ve bunun sonucunda ortaya çıkan iktisadi sorunlar üzerinde durmaktadır.
Enflasyonun etkisi altında, Türk Lirası’nın değer ölçme niteliğinin kaybolması, ekonomik dengeyi bozmakta ve bireylerin alım gücünü ciddi şekilde etkilemektedir. Eğilmez, TL’deki değer kaybının, yanlış politikalar ve ekonomik planlamalar nedeniyle göreceli fiyat dengesinin nasıl bozulduğunu şu şekilde açıklamaktadır:
- Ölçü Fiyatı: Bir mal veya hizmetin piyasadaki satış değerini belirleyen ölçü fiyattır. Para kullanımından önce, trampa sistemi geçerliydi; bu sistemde bir malın değeri, onun karşılığında verilecek diğer bir mal ile ölçülüyordu.
- Göreceli Fiyatlar: İki malın birbirleriyle değişim değerleri, örneğin A marka saat ile B marka saat arasındaki değişim değeri, fiyatların yanı sıra arz ve talep dengesi ile belirlenir. Normal koşullarda, enflasyon fiyatları arttırsa da, göreceli fiyatlar belirli bir denge içerisinde kalır.
- Maliyet Unsurları: Bir malın maliyetini belirleyen unsurlar, o malın üretiminde kullanılan malzemeler, işçilik, kiralar ve diğer giderlerdir. Bu maliyetlerin üzerinde bir kar payı olmadan bir malın satılması ekonomik olarak mümkün değildir.
- Arz ve Talep: Fiyatları belirleyen en temel unsurlardan biri olan arz ve talep dengesi, piyasada bir mal ya da hizmetin satış fiyatını etkileyen en önemli faktörlerden biridir.
Özellikle enflasyon ortamında, maliyetlerin artması satıcıları yüksek fiyatlarla satış yapmaya yöneltmektedir. Örneğin, A marka saatin üretim maliyeti 850 lira iken, bu saatin satış fiyatı üzerinde %17,7 kar payı eklenmesi durumunda 1000 lira olacaktır. Ancak, enflasyon oranı %5 olduğunda, satıcının eline geçen miktarın satın alma gücü zamanla azalacaktır. Bu durum, satıcıların fiyatlarını sürekli olarak artırmalarına neden olmaktadır.
Bununla birlikte, enflasyon beklentileri, piyasalarda bir belirsizlik yaratmakta ve bu belirsizlik, ekonomik kararları olumsuz yönde etkilemektedir. Satıcılar, gelecekteki fiyat artışlarını öngörerek fiyatlarını artırmakta, bu da enflasyonun daha da körüklenmesine yol açmaktadır. Bu süreç, kısır bir döngü haline gelirken, fiyat ilişkilerinin bozulmasına da neden olmaktadır.
Bu bağlamda, Türkiye’deki son yıllarda yaşanan yüksek enflasyon, hükümetin piyasa müdahaleleri ile daha da karmaşık bir hal almıştır. Farklı mal ve hizmetlere yönelik farklı vergi uygulamaları, ürünlerin göreceli fiyatlarını değiştirmiş ve piyasalardaki dengesizlikleri artırmıştır. Örneğin, A marka saatin satışına %10, B marka saatin satışına ise %30 vergi konulması, bu iki ürün arasındaki fiyat dengesini bozarak tüketicinin satın alma davranışlarını etkilemiştir.
Sonuç olarak, enflasyonun yanı sıra, Türk Lirası’nın değer kaybı, fiyatlar arasındaki görecelilik ilişkilerinin kopmasına neden olmaktadır. Bu durum, bireylerin yaşam standardını düşürmekte ve ekonomik belirsizlikleri artırmaktadır. Paranın değer ölçme işlevinin kaybolması, toplumda ekonomik algıyı da olumsuz yönde etkilemektedir. İnsanlar, GSYH gibi ekonomik verileri anlamakta zorluk çekmekte, bu da genel ekonomik durum hakkında yanlış anlamalara sebep olmaktadır.
Sonuç olarak, Türkiye’deki ekonomik durum, yalnızca yüksek enflasyonla değil, aynı zamanda piyasa mekanizmalarındaki dengesizliklerle de şekillenmektedir. Bu süreç, bireylerin alım gücünü etkileyerek, toplumda genel bir huzursuzluk yaratmakta ve ekonomik istikrarı tehdit etmektedir. Hükümetin bu durumu düzeltmek için atacağı adımlar, piyasalardaki güvenin yeniden tesis edilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.